24 Temmuz 2007

bir ders

öğrendik ki;
Türkiye'de herşey yolunda,
Bu ülkenin nerdeyse yarısı hayatından memnun
Ülkenin ve kendisinin geleceğinden endişeli değil...
Ne güzel... en azından ülkenin yarısı mutlu...
Paranoyak olan bizlermişiz..
Herşey güllük gülistanlık...

12 Temmuz 2007

absinth



"absinthe" veya "absent" .. olarak da bilinen, %70'in üzerinde alkol içeren, yeşil içecek.. Çok hızlı ve şiddetli etkisi vardır, bu açıdan dünyanın en ekonomik içkisidir (fiyat/performans :)).. 19. yüzyılda orta avrupa'da üretilmeye başlanmış. Şu anda en çok tercih edilenleri Çek Cumhuriyeti'nde üretilmekte.. Şiddetli etkileri sebebiyle pek çok ülkede satışı/ithalatı yasak bildiğim kadarıyla...

Bir rivayete* göre bu içki ile ilgili oscar wilde demiş ki;

ilk evreden sonra nesneleri olmasını istediğiniz gibi görürsünüz.ikinciden sonra nesneleri olmadıkları gibi görürsünüz.ama üçüncü evreden sonra nesneleri gerçekten oldukları gibi görürsünüz ki, en korkunç şeydir bu dünyada...

çok fazla tecrübe etme şansım olmadı bu içkiyi fakat, tecrübe ettiğim kadarıyla ününü hakeden bir içki.. Tadı herkese hitap etmeyebilir tabii..

illüstrasyon: http://tn3-1.deviantart.com/fs9/300W/i/2006/070/0/e/absinth__by_evil1903.jpg

*Oscar Wilde'ın bu sözünün orjinalini araştıramadım, değişik yorumlara rastladım ama. O sebeple "rivayet" dedim..

09 Temmuz 2007

Knights of Cydonia - Muse


Müzik bloguna döndü burası iyiden iyiye.. Ama ne bloga yeni post girmeye, ne de hoş/boş vakit geçirmeye fırsatım oluyor bu aralar.. Bir süre böyle idare edilecek artık.. Biraz rahatlayınca, birikmiş postları atarız ardı ardına..
Yeni yetme gruplardan sevdiğimiz birisi Muse.. Bu da güzel, eğlenceli bir parçayı, kült bir kliple renklendirdikleri bir çalışma... Bu tarzdan hoşlanıyorsanız, sevebilirsiniz..

24 Haziran 2007

Malagueña Salerosa

Aşağıdaki post'ta yer alan listedeki parçalardan birisi.. Her dinlediğimde bende ispanyolca öğrenme isteğini depreştiren parçalardan. İspanyolca çok güzel bir dil, müziğe uyumu konusunda fazla söze de gerek yok açıkçası..

Malagueña Salerosa
, değişik kişi ve gruplar tarafından yorumlanmış bir parça.. Ben hemen hepsini severek dinliyorum.. Kill Bill II filminin soundtrack'inde de yer alan, Chingon yorumunu:

Şuradan dinleyebilirsiniz..

Buradan da sözlerine ve ingilizce tercümesine ulaşabilirsiniz..

Hatta şuraya giderseniz, canlı performansını izleyebilirsiniz..

22 Haziran 2007

kukalı saklambaç

gulfi'nin sobe'sine karşılık bir liste benden:

1. head over heels - ACCEPT
2. high hopes - Pink Floyd
3. seperate ways - Journey
4. tom sawyer - Rush
5. I am a mirror - The Alan Parson's Project
6. the one I love - R.E.M
7. sen de başını alıp gitme - Cem Karaca (linkte Nil Burak'la beraber söylediği versiyonu var)
8. kadınım - Tanju Okan
9. malagueña salerosa - Chingon
10. gemiler - Orhan Atasoy

sıralama herhangi bir öncelik gözetmeksizin yapılmıştır. Birini diğerinden daha çok seviyorum diyemiyorum.. Aslında 10 tane ile sınırlamak da pek mümkün değil, ilk aklıma gelen 10 taneyi sıraladım öylece, hemen aklıma gelmeyen, daha çok sevdiğim parçalar da var eminim bolca.. artık idare edin :))

14 Haziran 2007

sudoku


sevenler için cosmopolis'te sudoku widget hizmete girdi.. sağdaki menüden ulaşabilirsiniz.. iyi çözümler..

09 Haziran 2007

hafta sonu

zor ve kötü geçen bir haftanın sonunda, küçük de olsa neşe olsun:

25 Mayıs 2007

25 mayıs havlu gününüz kutlu olsun :)

bugün 25 mayıs havlu günü.. douglas adams anısına, birer havlu eşliğinde kutluyoruz :)

konu ile ilgili detayları geçen sene girdiğim postdan alabilirsiniz:

havlu günü

24 Mayıs 2007

küçük insanlar

küçük insanlar vardır bilirsiniz
fiziksel olarak küçüklükten bahsetmiyorum tabii ki,
kişilik olarak küçüktürler..
birilerine yaranmak zorunda hissederler kendilerini daima,
kraldan çok kralcılardır,

kendilerini kaptırırlar kralcı olurken, sınırlarını aşarlar fazlasıyla
tabii bir de "her devrin adamı"dırlar..
küçük olduklarını umursamadan insanlara saldırırlar,
iftira ve hakaret en önemli silahlarıdır,
akılları sıra çirkeflikle üste çıkacaklardır..
ama sonuçta onlar "küçük insanlardır"
bilirsiniz hepiniz..
etrafınızda vardır mutlaka küçük insanlar
Bir Yerde Küçük İnsanların Gölgeleri Büyüyorsa Orada Güneş Batıyor Demektir

küçük insanlar üzerine bir alıntı:

Küçük insanlar... Büyük gölgeler...

“Küçük insanların büyük gölgeleri olur bazen”...
Ve o gölgeler, bir süre ‘gerçekmiş’ gibi algılanır!..
Göz yanılması bir ‘ilizyon’dur yaşadığımız...
Bazıları ‘gerçek’ sanır!..
Bazıları anlar işin ‘yalan’ olduğunu da çözemez bir türlü sırrını...
Kimi, farkına varır bunun, söylemez sadece...
Cesareti bulamaz söyleyecek kadar...
“Gölgeyle” selamlaşır!..
Ayağını ‘gölgeye’ göre denk alır!..
Kimi, farkına dahi varmaz, ‘küçük insanlara’ sunar ‘büyük’ hürmetlerini!..
Kimi bilir, bekler sadece...
Bekler...
O günü...
Gölgenin kaybolacağını bilerek...
***
Kimi ‘insan’, kendini ‘gölgesi’ sanır sadece...
O’nu yaşar!..
Aldanır!..
“Ne kadar büyük insanmışım” diyerek, kendi yalanlarına kendisi kanar önce...
Kocaman gölgesine, önce, kendisi sığınır...
Küçük insanların büyük gölgeleri, geçicidir ama...
Ne zaman ki ‘güneş’ vurmaz üzerine, ne zaman ki ışık çevirir yönünü bir başka güzelliğe... Ne zaman ki ‘gerçekleri’ aydınlatır sadece...
Ne zaman ki ‘rüzgar’ kocaman
gölgeleri sürüklemez de tam karşısına alır...
Rüzgara karşı yürüyemez, ne küçük insanlar... Ne de kocaman gölgeleri...
Ve çok iyi bilinir ki, her ‘gölge
oyunu’nun vardır bir ‘son’ perdesi!..
Zil çalar...
Işıklar kapanır...
Küçük insanların gölgeleri kaybolur, an gelir...
Kendileri kalır...
Küçücük...
İnsanlar...
Ve fark etmezsiniz!..
Kaybolurlar, yok olurlar, silinirler
sessizce...
Aman dikkat ediniz ne olur,
basmayınız üzerlerine...
Bırakınız, yaşasınlar ‘gölgeleri’ olmadan da...
Yaşasınlar, hak ettikleri kadar ‘değer’ bularak...
Yaşasınlar, ‘gölgesiz’ gerçeklerini...
Çırılçıplak!..
Çıkarsız!..
Yalansız!..
Ve hak ettikleri kadar, sadece...
***
Lütfen bir bakınız çevrenize, alıcı gözle bir bakınız...
İyice düşününüz...
Ve seçiniz onları birer birer...
Gölgeleri büyük, küçük insanları...
Evet, görebilirsiniz!..

Cenk Mutluyakalı
kaynak: http://www.yeniduzengazetesi.com/printa.php?col=1&art=3859

boğa güreşi


ilahi adalet... keşke her zaman yerini bulsa...

boğa güreşleri insanların uyguladığı vahşetin en önemli örneklerinden. Bir arena/stadyum dolusu insan "matador" denilen şahsiyetin olan biten hakkında bir fikri olmayan zavallı başka bir canlıyı yavaş yavaş, acı çeke çeke öldürmesini izler ve bundan haz alır..
bu vahşette tarafım... boğadan yana...

fotoğraf: http://fotogaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=2276&p=13&rid=2

21 Mayıs 2007

bir kitap: Amithãra - “Mina’nın Çığlığı”


İlk defa bir arkadaşımın/tanıdığımın kitabı yayımlandı.
Künyesi:
Amithãra - “Mina’nın Çığlığı”
Neşe Günfer BİLGİN
Arion Yayıncılık
Mart, 2007

Geçen hafta başında alıp, okumaya başladım.. Şu ana kadar yarısına gelebildim. Kitabı bitirince belki ayrıca tekrar yorum yazarım ama okuduğum kadarıyla oldukça sürükleyici, anlatım dili güzel, başarılı bir kitap..
RPG'de başarılı bir oyuncu olduğunu bildiğim bir yazarı olduğu için, kurgusunun sağlam ve güzel olmasına hiç şaşırmadım..
Fantastik kurgudan hoşlanıyorsanız, atlamayın, okuyun derim..
"Gerçekliğin acı ninnisi uyutmaya çalışırken insanlığı, fantastik bir masalın dizeleri uyandırabilir sadece, farklılığı yaratacak olanları. Uyanmak isteyenlere..."

Kitapla ilgili birkaç link:
http://www.pandora.com.tr/urun.asp?id=148544
http://www.arionyay.com.tr/YENI.HTML
http://www.ilknokta.com/V2/Pg/MetaDetail/Number/39188.htm
http://kitap.antoloji.com/kitap.asp?kitap=245930

çirkeflik

cumartesi akşamı galatasaray-fenerbahçe maçı vardı.. maçı izlemedim, spor programlarını filan da takip etmedim.. maç sırasında bulunduğum mekanda izlenen maça, arada uzaktan göz ucuyla baktım..
bu maçta yaşananlar tek kelimeyle tarif edilebilir: çirkeflik
bir galatasaraylı olarak utandım.. her ne sebeple olursa olsun, ne türlü bir kışkırtma, ne türlü bir amaç olursa olsun o gün tirübünde olanların haklı bir sebebi olamaz..
çok ağır bir ceza verilmesi, bu cezanın arkasında durulması ve bundan sonra da takım ayrımı yapılmaksızın bu cezaların uygulanması gerekmektedir...
hazımsızlık kötü bir karakter özelliğidir...

08 Mayıs 2007

Fok vardı, bir de kuş

"Alkoller aldım bu gece" Atilla Atalay'ın "Fok vardı,bi de kuş..." hikayesinin harika cümlesidir.. içki içerken sık sık tekrarladığım cümledir aynı zamanda.. zaman zaman okuyup, bolca güldüğüm güzel hikaye:
Bi cümle kurucam ama.. yani aslında beynimde kurdum da, asıl sorun söylemekte... Kim bilir nasıl konuşuyorum.. Susayım en iyisi.. Birileri bana bakıyo mudur acaba? Her neyse, onlar kendilerine baksınlar; herkes kelle.. Alkoller aldım bu gece.. Onlar ki üç bağlı karbon atomuna bir ya da daha fazla hidroksil grubunun bağlanmasıyla nitelenen bileşiklerdir.. Ulan nerden geldi şimdi bunlar aklıma. Elalem unutmak için içer, ben niye lise son kimya bilgileri dahil tuhaf şeyleri hatırlarım...

Ve fakat Sedat nerde? Ben buraya onunla bir şey konuşmaya geldim, nitekim konuştuk da.. sonra o burdaki arkadaşlarına daldı.. ben sıkıntıdan alkoller içtim. Şimdi yerimden kalkıp herifi arayacak gücüm yok.. hayır kalkarım kalkmasına da.. Yok ama, kalkamam.. Her neyse, şimdi cümle tamam, kurdum onu.Yanımdakilere Sedat nerede diye soracağım. Fakat hedefi doğru saptamak gerek. Yakın çevremde aynı gözlük çerçevesi ve saç traşına malik beş adam var (sıfır ense traşı, yarım çerçeve ince beyaz gözlük) Bunlardan biri Sedat'ın arkadaşıydı... Keşke ayıkken üstüne işaret falan koyaydım. Hangisiydi... Konuşmalarından bir şeyler çıkarmaya çalışıyorum. Bi tanesi Akdeniz fokları üzerine bi belgesel çekip TRT2’ye satmayı planladığını anlatıyor. Bu diil... Bir daha karıştırmamak için fokçu adamın ayakkabılarına baktım. Kahverengi süet. Evet, fok belgeselcisini ayakkabısından beynime işaretleyip Sedat'ı soracağım insanlar listesinden attım. Fokçunun karşısındaki kendi gibi olan adam "şimdilerde gece kuşu formatında riıl taym, yolk şov çok reyting alır, dimi foklara şeettirmezsem... Salak dörtgöz. Gitti mi? Yok, hala burda. Ayakkabısından tanıdım, galiba...

Sedat'ı bulucam, o barmene bi kahve söyliycek, sonra taksiye götürecek beni, gazlayıp kaçıcam buralardan.. Yazık ki şu anda bunları tek başıma yapabilecek teknolojiye sahip değilim.. Nasıl sarhoşum.. Oysa, şuradaki foklardan kuşlardan daha usturuplu bilirim ben içmeyi.. Pirinden öğrendim, dayımdan.. Zarhoş Zeki'den.. Onüç yaşındaydım.. Alabildiğine yeşil, kocaman bir bahçedeydik.. Birileri, birileri daha. Dayım, bağdan henüz topladığı üzümleri derede yıkarken suda buğulanan rakı şişesini gösterip sen hiç rakı içtin mi yeğenim dedi. Sofradayız, sonra... Zeytinyağlı fasülyeler, peynirler, patlıcan kızartması.. İlk rakımın ilk yudumunu aldım. Öyle güp diye atmak yok, dedi. "Önce zeytinyağlı yiyip altlık yapacaksın. Rakıyı terbiye eden zeytinyavı. Arkasından peyniri, salatanı lokma lokma.. Ardından bi yudum su, sonra aslan sütü. Yoksa ölüyon zannedersin, rakı dünyayı dae edüverü adam. Hadi bakyın..."

Olmadı ama.. Sofrada dayımın arkadaşlarından biri "Hasta kalbimde yanan derdi niçin anlamadın.. Seni Leyla diye sevdiydim, siyah gözlü kadın" şarkısını söylerken, hayatımda içtiğim ilk rakı etkisini gösterdi.. Hüngür hüngür ağlamaya başladım.. Durduk yere o şarkı benim oldu.. Henüz siyah gözlü bir kadın yokken, ben onüç yaşımdayken.. Ağladım işte..

Sedat nerde peki? Söylediğine göre başından beri oradaymış. Bulunduğum taburede biyerlere giden benmişim. O yanıbaşımda oturup duruyomuş. Arada bir bana seslenmiş, duymamışım bile. Bir de sürekli ayakkabılarına bakmışım, buna bir anlam verememiş. Gülerek sürdürdü, sol yanımdaki adama fok taklidi yapmışım sonra... Derken bilmediği bir şarkı mırıldanıp ağlamışım. Suç bende abi, dedi Sedat.. "Aç karnına götürmeyecektim seni o bara.. Paşa paşa yemeğimizi yiyip sonra kutlıycaktık doğumgününü... Hem daha karı kız işimiz vardı... Hızlı gidip sakatladın kendini. Bana bak lan, zaman öylesine geçip gidiyo tripleri mi yoksa? Sahi kaç yaşında oldun sen şimdi?" Akşamdan kalma kırmızı gözlerimi ayakkabılarına dikip “dün gece onüç oldum" dedim. "Farkındayız, dün gece fok da oldun sen zaten"

Bu hikaye ve Atilla Atalay'ın diğer seçme hikayeleri için kaynak: http://www.atillaatalay.netfirms.com

Uriah Heep - Sympathy

Uzun zamandır dinlemediğim, özlediğim grup.. Genelde Lady in Balck parçaları ile bilinirler.. Ama benim en sevdiğim parçaları Sympathy'dir.. Dün akşam youtube'da gezinirken karşıma çıkınca aklıma geldi.. dinledim yine, güzel oldu :))

2001 yılında çaldıkları hali ile:



1977'deki versiyonu tercih edenler için de:

http://www.youtube.com/watch?v=wPyNdwfYDDo

istiyorum.. (yeni oyuncak)

bu oyuncaktan istiyorum :))

04 Mayıs 2007

istatistik dehası

son zamanlarda beni en çok güldüren videolardan birisini sizinle paylaşmak istedim:



savaştan yeni çıkmış, yeni kurulmuş Atatürk Türkiye'si ile günümüz Türkiye'si karşılaştırılıyor.. bu kadar da olmaz dedirten, ama bir o kadar da güldüren istatistik dehası ürünü... siz de izleyin, siz de eğlenin..

30 Nisan 2007

bir-iki husus

yine ihmal ettim buraları, kısa kısa yazayım yeni haftanın ilk gününde;

öncelikle, bir önceki postda da belirttiğim gibi 23 Nisan'daki 3 günlük tatilden istifade, ilk dalış maceramı yaşadım.. Ankara'daki 2 günlük teorik eğitimin ardından Marmaris'te 3 günde 6 dalış yaptım.. ilk 4'ü daha çok kıyafetleri, malzemeleri tanımak, yüzeyde ve su altında yapılması gerekenleri öğrenmekle geçti.. Son iki dalış çok daha güzel ve eğlenceliydi.. Sonuçta brövemizi aldık, artık 1 yıldız dalıcıyız :) Ankara'da bile hava gülün güneşlikken Marmaris'te havanın kapalı ve rüzgarlı, rağmurlu olması pek hoş olmadı tabii.. özellikle ıslak dalış kıyafetlerini rüzgarda giymeye çalışmak (acemilik de var), henüz ısınmamış denize atlamak, işin zorlu taraflarıydı.. Ama son iki dalışta anlamlı derinliklere inip, keyifle balıkların arasında gezinmek hepsini unutturdu.. henüz denememiş olanlara şiddetle tavsiye ederim.. Sağlık yönünden bir engeliniz yoksa, herkesin yapabileceği bişey, zor değilmiş :) ben bile daldım :))



Kendimi bir konuda takdir ettim bu sabah.. şehir dışında olmadığım veya aksi bir durum olmadığı sürece haftada 3 gün spor yapmaya devam ediyorum.. Hem de sabah 6'da kalkıp, üşenmeden, zevkle yapıyorum... Bundan sonra da böyle sürecek umarım.. aferim bana :)

dün (29 Nisan'da) İstanbul Çağlayan'da yine yüzbinlerce yiğit insan toplandı, haykırdı.. Ben de orda bulunmayı isterdim fakat malesef yoktum.. Babam gitmiş ama gurur duydum :) 1000 Dirilmiş kıtayı bakalım bu sefer ne diye küçümsemeye çalışacaklar... milletin haykırışlarına daha ne kadar kulaklarını tıkayabilecekler..

sağlıcakla...

not: fotoğraf yeni geldi, ekledim posta.. fatih'in photoshop becerileri ile zenginleştirilmiştir :)

16 Nisan 2007

scuba


Bu hafta sonu teorik eğitimine katıldığım scuba dalışı için haftaya 3 günlüğüne marmarise gidiyorum.. uzun zaman önce niyetlendiğim ama bir türlü fırsat bulamadığım yeni bir merak... umarım herşey yolunda gider, işi kıvırabilirim ve huzurlu sualtı dünyasında arada sırada yerimi alabilirim...


not: fotoğrafların kaynaklarını not etmeyi unuttum :((.. tekrar bulabilirsem yazacağım..

selam olsun!



Türk demokrasi tarihinin en büyük, en heyecan verici gösterisini gerçekleştiren muhteşem topluluğa, yüzbinlerce yiğit insana buradan selam olsun...




Milletin Meclisinin başkanı da dahil, bu mitingden korkan, çamur atan, insanlar katılmasın diye provakasyon tehditleri savuranlar gördü bu güzel insanların nasıl uygar, seviyeli ve coşkulu olduklarını...



Bu uyanışı görmezden gelen, nerdeyse yok sayan, sözde cumhuriyetçi basın kuruluşlarına (Doğan grubu başta olmak üzere) da gereken tepkiyi vermelidir insanlar..

iyi ki varsınız.. umutsunuz..

hepinize selam olsun!!

09 Nisan 2007

rejim değişikliği

sözkonusu olan zayıflamak için yapılan "rejim" değil.. Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Laik, Demokratik Cumhuriyet rejimi...
Zülfü Livaneli'nin Kasım 2005'de yazdığı yazı:

02 Nisan 2007

gökova'dayım, haftaya görüşürüz..

Bir çalıştaya katılmak için bu akşam gökova'ya gidiyorum.. 1 hafta buralardan uzaktayım, dönünce görüşmek üzre..

28 Mart 2007

Bursa

Geçtiğimiz hafta sonu (23-24 Mart 2007), ADT Bursa Açık Dart Turnuvası için Bursa'daydım.. Çook uzun zaman önce gitmiştim Bursa'ya daha önce, bu gidişimde çok fazla gezme şansı bulamasam da, gezidğim gördüğüm kadarıyla çok sevdim Bursa'yı.. Biraz plansız yapılaşma ve yetersiz yollar sebebiyle kent merkezinde trafik sorunu var görünüyor ama onun dışında hem tarihi dokusu ile hem de doğal güzellikleri ile güzel şehir Bursa.. Bi ara sadece gezmek için de gideceğim..
Genelde yediğin içtiğin senin olsun denir ama, Bursa'da bolca iskender yedik, bira içtik.. Sanırım Bursa'nın yıllık alkol tüketimine bu turnuva için gelenler, hatırı sayılır bir artış sağlamıştır.. bkz.: mizansen haber

Eğlenceli ama bir o kadar da yorucu bir hafta sonu oldu.. Ankara'dan 2 otobüsle yapılan yolculuk, eğlenceliydi.. Bol alkollü ve bolca ihtiyaç molalıydı.. Dönüş yolculuğu geç başlaması ve geç bitmesi sebebiyle fazladan yorgunluğa sebep oldu...

Turnuva organizasyonu genel olarak iyiydi, tek sorun turnuvanın yapıldığı salonun küçük, basık ve yetersiz havalandırmaya sahip olmasıydı..
Turnuvaya herhangi iddia ve beklentiyle katılmadım, nitekim gruptan çıkıp, 2 tur oynadıktan sonra elendim.. O açıdan pek bir kazanç/kayıp yaşamadım..

Netice itibarı ile, güzel şehir Bursa..

19 Mart 2007

Çanakkale geçilmez!

keşke bu ülke insanı size layık olabilseydi(k)...
toprağınız bol olsun...




kaynak: resim http://turkoloji.cu.edu.tr/CANAKKALE/galeri.php adresinden alınmıştır.

spor

Hayatınızda spora kalıcı yer açın.. pişman olmayacaksınız..
İşlerin yoğunluğu, yorgunluklar, hesapta olmayan son dakika işleri vb.. şeyler yüzünden bir türlü düzene oturtamadığım spor faaliyetlerime sonunda şöyle bir düzen getirdim:
Artık sabahları yapıyorum sporu, 1,5 saat erken başlıyorum güne, 8:30 da sporu bitirmiş, duşumu almış, traşımı olmuş olarak ve zinde bir şekilde devam ediyorum güne..
Az da olsa, yetersiz de olsa, sporu mutlaka sokun hayatınıza, tavsiye..

07 Mart 2007

Mustafa Kamil Zorti (yeniden) İşbaşında..

Mustafa Kamil Zorti'yi bilenler/hatırlayanlar vardır belki.. Eski bir Limon dergisi tiplemesidir... Bu tiplemenin bir de esin kaynağı vardır tabii.. Pazar günkü gazeteyi okurken, Sayın Özdemir İnce'nin köşe yazısına takıldı gözüm. Okudum, benimsedim.. Bana Mustafa Kamil Zorti tiplemesini hatırlattı birden.. Buradan da yorumsuz olarak aktarmak istedim.. Yazının orjinali için alt kısımdaki kaynak bağlantısına bakabilirsiniz...

(Özdemir İnce'nin 4 Mart 2007 tarihli Hürriyet gazetesindeki köşe yazısından alıntıdır)


Kenan Evren'in zırvaları

BİRKAÇ zırva üzerine yazmak zorunda olduğum için AKP'nin hal ve gidişi hakkındaki dizi yazılarıma bir süre ara vereceğim.

Türkiye ne yazık ki "okumadan alim ve yazmadan kátip"lerin ülkesi. Kenan Evren'in "8 eyalet" zırvasıyla ilgili doyurucu bir eleştiri yayınlanmış, söylenmiş olsaydı bu yazıyı yazmak zorunda kalmazdım.

OKUMADAN ALİM

12 Eylül marifeti dolayısıyla yargılanıp hacir altına alınması gereken bu eski general, yaptıkları yetmezmiş gibi utanmadan bize akıl veriyor. Bunlardan biri Türkiye'nin 8 eyalete bölünmesi zırvası. Zırva, çünkü toprak bütünlüğünü ve ulusal birliğini sağlamış hiçbir ülke, kendi iradesiyle eyaletlere bölünmez. Bölünmesi için Sykes-Picot (Mayıs 1916) Anlaşması, 1919 Paris Konferansı Sevres Anlaşması gibi kendi gıyabında anlaşmalarla dinamitlenmesi gerekir.

Okumadan alimlerin yazmadan önce şu iki kitabı okumalarını öneririm:

1. Oktay Uygun, Federal Devlet, İtalik Yayınları, 2002.

2. Margaret Macmillan, Paris 1919, Çev: Belkıs Dişbudak, ODTÜ Yayıncılık, 2001.

SORMUŞ, SÖYLEMİŞLER

Kenan Evren, eyalet sistemi düşüncesinin kendisine gaipten nasıl indiğini anlatıyor:

"Cumhurbaşkanı iken Bavyera'yı ziyarete gitmiştim. Baktım üç bayrak çekmişler. Biri Türk, öteki Alman bayrağıydı. Bu üçüncüsü ne bayrağı diye sordum. 'Burası Bavyera Eyaleti, onun bayrağı' dediler. Birçok ülkede bu var. Amerika da böyle yönetiliyor. Pakistan da. Yönetim zorlaşınca ülkeler eyaletlere bölünüyor." (Hürriyet, 01.03.07)

Federal sistemle ilgili olarak kaç kez yazdım, vallahi unuttum. Ama bu yazıların bir bölümü Remzi Kitabevi tarafından yayınlanan son kitabım "Fesatlar Sarmalında Türkiye"nin 158-171 sayfaları arasında yer alıyor. Okuyabilirsiniz.

DÜKLÜK BAYRAĞI

Siz okuyuncaya kadar şu federatif devlet ve eyalet işini kısaca özetleyeyim:

1. Yeryüzünde hiçbir devlet kendi isteğiyle paftalara ayrılmaz, ayrılmamıştır.

2. Devletlerin amacı, ayrı paftaları birleştirmektir. (Örnek: İspanya, Almanya ve İtalya birlikleri, eyaletlerin birleşerek ABD'yi kurması.)

Nitekim, bir 1176 tarihli Orta Çağ Avrupa haritasına bakarsanız, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu sınırları içinde bir Bavyera Düklüğü görürsünüz. Çevresinde de bir yığın krallık, düklük ve kontluk vardır. Kenan Evren'in gördüğü bayrak da büyük bir olasılıkla Bavyera Düklüğü'nün bayrağıdır olmalı. Otuz Yıl Savaşları'ndan sonra yapılan Vestfalya Antlaşması'na (1648) göre de bir Bavyera vardır. Alman Konfederasyonu (1815-1866) 38 devletçikten oluşuyordu. Alman Birliği 1871'de Bismarck tarafından kuruldu. 1945'te kurulan Federal Almanya'nın 1176 Almanyasından farkı yoktur.

Kıssadan Hisse: Osmanlı, beylikleri yenerek Anadolu birliğini 14 yüzyılda kurdu. ABD bir bütünü baklava gibi bölmemiş, tersine parçalardan bir bütün oluşturmuştur. Kenan Evren'in önerdiği gibi Türkiye 8 eyalete ayrılırsa Diyarbakır eyaletinin bayrağı PKK bayrağı olur.


Kaynak:
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=6056750&yazarid=72

20 Şubat 2007

Amasra


Tadı damağımızda kalan günübirlik Amasra seferinden güzel kareler. Önceden planlı olmayan bir şekilde, Pazar sabahı bir minibüse doluşup (8 kişi) Amasra'nın yolu tutulur.. Eğlenceli bir yolculuk sonunda Amasra'ya varılır.

Soğuk Amasra sahilinde kısa bir yürüyüş.. Çarşıda gezinme..


Üstüne Canlı Balık Restoran'da leziz yemek... Rakı, Barbun, Salata...



Diğer taraftaki kıyıda gezinti... Hamam Cafe'de kahve/çay içme.. Akşamüstü dönüş yolu...
Havalar biraz daha ısınınca ilk fırsatta tekrar gelme düşüncesi... doya doya gezme...

Fotoğraflar için sevgili Erdem'e ve Yasemin'e çok teşekkürler :)

15 Şubat 2007

Guinness


Güzel bir dizi izlerken, özenle soğutulmuş Guinness biranı yudumlamak ne kadar güzel!.. Burda reklam yapıyor gibi oluyor ama, hakediyor... (bence) dünyanın en iyi birası.. Uzun zamandır Türkiye'de satılmasını bekliyorduk.. Yaklaşık 1 senedir nadir de olsa, bulunabiliyor Guinness... Buldukça alıp, içiyoruz.. Yalnız, arkadaşlardan ve satıcılarından duyduğum kadarıyla ithalatçısı artık getirmemeye karar vermiş.. Sanırım beklediği getiriyi sağlamayınca vazgeçtiler.. Kalan stokları tüketmekle meşguluz.. Umarım bu haber asılsız çıkar, hatta biran önce yaygınlaşır da buluruz istediğimiz zaman biramızı.. En son Ansera Migros'dan aldım... Yukardaki fotoda görülen bardağın da son yudumlarını alıyorum şimdi.. Lezizz :)

13 Şubat 2007

doğru söze ne denir?

"hayat, cinsel yolla bulaşan ölümcül bir hastalıktır"

Sevgili Shaman'ın bugünkü MSN kişisel mesajında gördüğüm, beğendiğim söz..
AIDS için kullanılan bir slogan bildiğim kadarıyla ama "hayat" için de "cuk!" oturmuş, güzel bir tanım olmuş.

06 Şubat 2007

Garfield



çizer: Jim Davis - web sitesi: http://www.garfield.com
kaynak: www.radikal.com.tr

temiz bir sayfa

açıldı...
her ne kadar temiz bir sayfa da olsa, eski blogdan sildiğim postlardan bazılarını buraya taşımaya karar verdim. Çünkü bu postlar değişik konularda, insanların işine yarayabilecek bilgiler de içeriyor...

02 Şubat 2007

nostalji

bugün bir arkadaşım aşağıdaki videolardan birinin linkini göndermiş mail ile, onu görünce aklıma gelen başkalarını aradım filan derken.. nostaljik bir buket:









youtube ve paylaşımcılar sağolsun...daha niceleri geliyor insanın aklına
bu ve benzeri nostaljik videoları güzel bir şekilde derlemiş bir youtube kullanıcısının adresi/kanalı

24 Ocak 2007

Uğurlar olsun!

bugün 24 Ocak.. ülke tarihinin en kara günlerinden birisi..

32 saatte bulunan katiller de var... ama bu ülke, yetiştirdiği en büyük değerlerden birinin katilini 14 senedir bul(a)mamıştır...


unutmayacağız… istesek de unutamayacağımız kadar yakınımızdasın

uğurlar olsun Uğur Mumcu sana... uğurlar olsun...


SESLENiŞ...

Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız, sırtında yük taşıyarak
getirdi aşımızı, ekmeğimizi.

Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun
ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun
yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz
öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.

VURULDUK EY HALKIM; UNUTMA BİZİ...
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence
hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik diplomalarımızı, mor binlikler
getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk,
avukattık. Yazlık, kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz,
işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze ciçek
gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep.


ÖLDÜRÜLDÜK EY HALKIM; UNUTMA BİZİ....
Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı
gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında,
işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük
yüreğimizle, direndik genc kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar
çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi.
Utanmadılar, insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.


HÜCRELERE ATILDIK EY HALKIM; UNUTMA BİZİ.....
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmis
doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acımaksızın.
Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş
kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezartaşı gibi savrulduk. Vicdan
sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu.


GÖZGÖRE GÖRE ÖLDÜRÜLDÜK EY HALKIM; UNUTMA BİZİ...
Kanserdik. ÖlÜm, her gÜn bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde.
Uydurma davalarla kapattılar hÜcrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik
kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık.
Önce, kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak
fırlattık attık önlerine. Sonra da, otuz iki yaşında bırakıp gittik bu
dünyayı, ecelsiz.


ÖLDÜRÜLDÜK EY HALKIM; UNUTMA BİZİ...
Giresun'daki yoksul köylüler, sizin icin öldük. Ege'deki tütün işçileri,
sizin icin öldük. Doğu'daki topraksız köylüler, sizin için öldük.
İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler, sizin icin öldük. Adana'da, paramparça
elleri ile pamuk toplayan işçiler sizin icin öldük.

VURULDUK; ASILDIK; ÖLDÜRÜLDÜK EY HALKIM; UNUTMA BİZİ...
Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandı bize.

Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için
kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler,
gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri
kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular. Yirmi iki
yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...

Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler.
Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş
Savaşı'nda emparyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik
tutabilmekti çabamız. Bir kez dinlemediler bizi...Henüz çocukluğumuzu bile
yaşayamamıştık. Bir kadın eline değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden
mektup bile almamıştık daha.Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmus ellerimiz ve
ayaklarımızla çıkarıldık, idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık.
İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik
boynumuzu uzattık yağlı kementlere.


ASILDIK EY HALKIM; UNUTMA BİZİ...
Bizi öldurenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz,
babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak
olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile,
karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde, öldürüldük. Hukuk
adına, özgürlük adına, demokrasi adına, batı uygarlığı adına, bizleri, bir
şafak vakti ipe çektiler.


KORKMADAN ÖLDÜK EY HALKIM; UNUTMA BİZİ...

BİR GÜN MEZARLARIMIZDA GÜLLER AÇACAK EY HALKIM; INUTMA BİZİ...BİR GÜN
SESİMİZ HEPİNİZİN KULAKLARINDA YANKILANACAK EY HALKIM; UNUTMA BİZİ...

ÖZGÜRLÜĞE ADANMIŞ BİR TOP ÇİÇEK GİBİYİZ ŞİMDİ; HEP BİRLİKTEYİZ EY HALKIM
UNUTMA BİZİ; UNUTMA BİZİ; UNUTMA BİZİ; UNUTMA BİZİ...

UĞUR MUMCU

25/8/1975 CUMHURİYET

08 Ocak 2007

dizi dizi inciyiz, tv izlemede birinciyiz: TV dizileri için siteler..

Yerlisi, yabancısı, popüler kültürün vazgeçilmezi TV dizileri için siteler var artık.. Bunlardan birisi kendini "Hayatın anlamını dizilerde arayanların sitesi!" olarak tanımlayan 22 dakika isimli blog yapısında bir site:

http://www.22dakika.org/

Genelde pek dizi takip edebilecek ya da etmeyi isteyecek bir hayat düzenim/tempom yok. Ama fırsat buldukça (malesef nadiren) severek takip ettiğim bazı dizilerin (24, Smallville, Nip-Tuck, Sponge Bob, Simpsons, Scrubs, Seinfeld (tekrar da olsa), Avrupa Yakası) yanı sıra mutlaka takip ettiğim, Pazar akşamları beni TV başında tutan, kaçırsam da tekrarlarını izlediğim The X Files ve Battlestar Galactica var. İsimleri sıralayınca bayağı da varmış, farkettim. :)


Hayatın anlamını asla dizilerde aramam (kim arar ki?), hatta muhtemelen bu siteye de pek uğramam ama dizilerle ilgili güncel bilgileri takip etmek isteyenler, merak edenler için faydalı olabilecek bir site..

Yine dizilerle ilgili bazı başka site ve bloglar:

http://www.diziblog.org/ cnbc-e ve digiturk dizilerine yönelik
http://www.yuzsekiz.com/ yerli/yabancı dizilerle ilgili
http://www.lostforum.gen.tr/ Lost dizisi ile ilgili
http://losttr.6te.net/ Yine Lost fanatiklerine yönelik


Bu arada artık izlememiş olmak bir ayrıcalık sanırım, eskiden herkes hararetli hararetli muhabbet ederken biraz utanarak, sıkılarak söylerdim ama şimdi biraz keyiflenerek söylüyorum, henüz Lost dizisinin tek bir bölümünü bile izlemedim :).. Oturup izlemeye vaktim olursa belki bir gün topluca seyrederim..

03 Ocak 2007

Mutlu Yıllar!


Geçmiş bayramınız ve yeni yılınız kutlu olsun :)
Mutlu, sağlıklı, başarılı, her konuda şanslı, yaşanası bir yıl dilerim...